Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Şubat 2023) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Arap harfleri, 7. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren Emevi ve Abbasi imparatorlukları aracılığıyla Orta Doğu merkezli geniş bir alana yayılma olanağı bulmuş İslam dininin benimsendiği coğrafyalarda kabul gören, kökeni Arap alfabesine dayalı, ünsüz alfabesi türünde bir yazı sistemidir. Dünyada Latin alfabesinden sonra en çok kullanılan yazı sistemidir.
İlk metinlerinde harflerin noktasının olmadığı ve toplamda 15 karakterden oluşan bir alfabenin olduğu, Dünya üzerinde Müzelerde Sergilenen El yazmalı Kuran'ların içeriğinden ve kaya yazıtlarından anlaşılmaktadır. İbnu Kesir tefsiri zeylinde Mushaf'ın ilk noktalama işinin Haccâc(v. 96/714)’ın emriyle Yahya b. Ya’mer ve Hasanü'l-Basrî (v. 110/728) tarafından yapıldıkları kaydedilmektedir. Mushaftaki bu noktalama zamanla yeni oluşturulan alfabeye de yansıtılmıştır. Sağdan sola yazılan Arap alfabesinde bulunan 28 ünsüzün 22 tanesi Nebati alfabesinden geçerken şekil değişikliğine uğrayan sesler olup geri kalan altı ses Arapçaya özgüdür.
Eski Dünya'nın üç büyük kıtasında, farklı ailelere bağlı birçok dile uygulanmış olan Arap alfabesine, harf eklemeleri yapılmış ve böylece alfabenin ıslahı yoluna girilmiştir. Farslar, bu ıslahı /ç/, /g/ ve /j/ sesleri için ayırıcı işaretler icat ederek gerçekleştirmiştir. Türkler, bu işaretleri Farslardan aynen devralmışlardır. Türkçedeki /g/ sesi için kullanılan kef, aynı zamanda damaksıl n sesi için kullanılmış; bu suretle Türkçede Arap alfabesinin ilk reformu yapılmıştır. Arap alfabesi, 11. yüzyılda temel harf sistemiyle Türkler tarafından kullanılmaya başlanmış ve bu aşamada henüz Fars-Arap alfabesindeki harflerin Türk-Arap alfabesinde yer almadığı anlaşılmıştır.[1]